1 Mayıs 2011 Pazar

İşte kavgalar başlıyor...

She 0 - 7 He
Grip... Bir kere de etrfımdaki biri hastalanınca ben de hastalanmadan durayım... Yok olmuyor...
Bu defa fena patlıyor herkese,bakalım dalga bana nasıl gelecek derken, hoşgeldin ateş, boğaz ağrısı, nezle, halsizlik...
O gece aynen bu şekilde başladı tüm belirtiler. Yalnız yaşadığım ve ailemi zırt pırt aramak istemediğim için kendi kendime ateşimi düşürmeye ağrılarımı dindirmeye çalıştım. Bir yandan sevgilimle konuşarak paniklememeye çalışıyordum... Derken ateşimi zaptedemediğimi farkedince sevgilimi aramaya ve gelmesini rica etmeye karar verdim... Yok, açılmıyor.. 1,2,..5... ses yok... saat olmuş 11, annemleri uyandırırsam panikten ölürler... Sirkeli sular, ateş düşürücüler, sonunda gece yarısı 3 buçuk gibi biraz dindirebildim. Ve o saatlerde gelen bir mesaj: “uyuyakalmışım cnm..” hepsi bu mu? Bu kadar cevapsız çağrı karşısında, iyi misin, geleyim mi, şunu yaptın mı, bunlar yok mu? Fena bozuldum. Diyelim ki uyuyakaldın, sadece bu kadar mı merak ediyorsun beni?
Sabah oldu, ateşim hala olmasına rağmen patronumun ısrarları üzerine işe gitmek zorunda kaldım. Aynı durumda ancak öğlene kadar dayanabildim, ateşimin yine fırlaması üzerine ofisten ayrıldım... “Ben ofisten çıkıyorum iyi değilim...” “Tamam canım, ben de öğlen eski çalışma arkadaşlarımla yemek yiyorum..” ?? Eski çalışma arkadaşları, benim işyerimde çalışan insanlar. Ofisten çıkabiliyorsan, beni birkaç dakikalığına bile olsa görüp içini rahatlatmak aklına gelmiyor mu? Yoksa için halihazırda rahat mı??
Doktor gittim... Yaşasın, Keçi Gribiyim... Hani şu domuz kuş...vs familyasının son ürünü.. Hani insanlar ölüyor bu gripten... O grip işte..
Sonrasında artık birinin bana bakması gerekeceğinden annemlere gideceğimi söyledim, fakat tesadüf bu, annemler de o gün için şehir dışına çıkmışlardı... Paşa paşa eve döndüm. Bir yandan alıştığım, en ufak hastalığımda seferber olan tüm aile bireyleri, diğer yandan hasta oluşumu kesinlikle umursamayan, ve beni “sevdiğini iddia eden” adam...
Sevgilimin umursamaz ve bir o kadar soğuk tavırlarına dayanamayıp sonunda konuyu açtım. Mümkün olduğu kadar iğneleyici... “Biz anlaşılan iyi gün çiftiyiz... Kötü günlerde yerimiz yok..”
Uzun süren bir tartışmanın sonrasında aldığım cevaplar tipik bir erkek davranışını ortaya koyuyordu:
-          İşe gidince kendini iyi hissettiğini düşündüm
-          Kötü hissedersen bana söyleyeceğini düşündüm
-          İşten çıkınca annenlere gideceğini düşündüm
-          Ben hastayken yanımda kimse olmasını istemem, senin de bunu isteyeceğini düşündüm
-          Hastaneden çıkınca kendini daha iyi hissettiğini düşündüm
Sormak, teklif etmek, düşünmek yerine kendince düşünen, kendince varsayan, kendi kendine aksiyon alan ah şu erkekler...
Tüm bunları varsayamak yerine, sadece 1 kere bana sorsan? Bana ihtiyacın var mı, iyi misin, geleyim mi, veya muadili herhangi bir cümle...
Uzun süren konuşmalar sonrasında bir nebze anlaştık, gerekli dersleri çıkardık... Sevgilim o gece yanımda olmak bana bakmak için bende kaldı. Herşey yoluna girdi derken... Ertesi gün...
“Bu akşam trabzonspor maçı var ona gidiyorum...” “Lüüütfen lüüüütfen gitmeeee bak 1 seferlik nolursun...”
Yok. Hasta oluşum, bjk-trabzon derbisine yenik düştü, yeterli rating’i alamadı. Her hafta eksiksiz bir şekilde BJK maçlarına giden sevgilimden, ilk kez, ve sadece bu haftalık, hastalığımdan ötürü, yanımda kalmasını istedim. Malesef başarılı olamadım. Erkeklerin maçlarına dokunmamam gerektiğini yıllar önce yine acı tecrübelerle öğrenmiş idim, fakat insan 1 kerecik de olsa iptal edemez mi? Ne olur gitmese? Kaçıyor mu, haftaya yine var? Ve bundan önceki 15 hafta yine vardı?
Yeni düzeldik, tadımız kaçmasın diye içime atarak, fakat tabiki bozulmuş bir şekilde sevgilimi maça doğru uğurladım.
Kader...Eski sevgilim, bugün yakın arkadaşım, telefonla beni arayıp “hastasın diye sana tavuk suyuna çorba yaptım, bırakıp kaçacağım...” dedi. Sevgilim bana güvendiğini söyleyerek önceki seferler görüşmemize ses etmediği için, ve hatta o da eski sevgilileriyle arkadaş olduğunu söyleyip görüştüğü için, bir problem olmayacağını düşündüm... Kiii bir anda yaygara kopuverdi... “E evine de gelmeyiversin artık!” Ben bu kadar hastayken, evde ne yapabilirdik?? Noldu bana güvenen adam, nerdesin? Sence arkandan iş çeviriyor olsam, açık açık onun geleceğini söyler miyim? Nasılsa maçtasın ruhun bile duymaz ? Gelip sohbet etmeyecek, hastayım diye çorba getirecek, ne var bunda?
Kısacası şöyle diyordu beyni: Hem ben maça gideyim, hem de benim yapmam gereken sorumlulukları kimse yapmasın, çünkü o zaman çok vicdan azabı çekiyorum, bu da sinirlenip sana daha da patlamama sebep oluyor..!”
Hastalık ve türlü türlü konularda savaşmaktan bitap düşmüş olan ben, sadece konu kapansın diye arkadaşımı arayıp gelmemesini rica ettim.  Bunu yaptığıma inanamadım... Sonuna kadar haksız sevgilimin ekmeğine yağ sürüp konuyu kapattığım ve istediğini yaptığım için kendime çok kızdım.
Tüm dualarım kabul oldu, BJK yenildi...
Hadi bakalım, değdi mi maça gittiğine?
Ama yok... olay tatlıya falan bağlanmadı. Bu sefer BJK yenildiği için sinirli olan sevgilim, tüm isteklerini yerine getirmiş olmama, kendi doğrularımı çiğnemiş olmama rağmen yenilginin acısını yine benden çıkardı.
Bu ilişkide hangimiz erkek hangimiz kadın??
BJK kaç sıfır yenildi hatırlamıyorum ama, ben o gün 7-0 falan yenildim...
Anlaşıldı...Bu böyle gitmeyecek... Yine kadın aklımı devreye sokacağım... Bir rahat yok insana...


Bu Cumartesi, yelken antrenmanımdan sonra bebeğime gidiyorum. Haftaiçinde hastaydı. Doktora gitmiş. Keçi gribiymiş. Keçi gribi olan en iyi arkadaşını ziyarete gittiğinde ‘Bir şey olmaz’ demişti. 4 aydır beraberiz. Bu galiba ikinci kez hasta oluşu. Vitamin almasını, ekinezya içmesini söylüyorum ama tabii ki dinleyen yok... Keçi inadı tutunca tutuyor...
Hafta içinde fena dağılmıştı. Şimdi biraz daha iyi ama belli ki hala çok halsiz. Offf, canım yaaa... Akşam evde oturup dinlenirsek, ilaçlarını alırsa, bol bol yeşil çay içerse, yarın kesin daha iyi hisseder...
Bütün akşam sarılıp oturduk, TV seyrettik, sonra da yanyana uyuduk. Zaten hep öyle de, hasta olunca daha bir kedi oluyor aşkım.
Tabii ki böyle bir haldeyken sevgilimin yanında olacağım ama acaba ben de kaptım mı keçiyi? Manyak vitamin yükledim. Umarım bir şey olmaz... Sabah yemeksepeti’nden güzel bir kahvaltı ısmarladık. Çaylarımızı da getirdiiim... Oooh... Beyaz peynire çatalıyla dokundu. Ondan yeme bir daha. Gripli keçi peyniri o artık...
Bugün Beşiktaş-Trabzon maçı var. Sezon başında Quaresma’yı, Guti’yi alınca aşka gelip bir arkadaşımla kombine aldım. Rezil bir sezon oluyor ama tabii ki Trabzon maçına gideceğim.

     - Sen bugün ne yapacaksın?
     - Daha iyi hissediyorum. Çıkar bir cafeye falan giderim.
Oh, iyi. İyileşiyor. Onu evde hasta hasta bırakıp gitmiyorum yani...
     - Gitmeee...
     - Aaa, ama olur mu aşkım? Beşiktaş’ı yalnız bırakırsam n’olur sonra?
     - Gitmeee...

Ya abi, hani daha iyiydi bu kız? Cafeye gidecekti? Yani herhangi bir maç değil ki bu, Trabzon maçı. Neden istiyor ki bunu benden? Bir Cosmopolitan testi falan mı bu? ‘Erkek arkadaşınız siz beraber olmayı istediğinizde maça gidiyorsa, onla hiç zaman kaybetmeyin’ diye bir tüyo mu verdi son ayın nüshası? Suratlar asıldı, sessizlik, tatsızlık, gerginlik...

Şampiyon’da tek başıma kokoreç yiyorum. Arkadaşım gene gecikti. Stadda buluşacağız. Hah! BlackBerry Messenger! Zaten ilişkimizdeki iletişimin yarısından fazlası BBM üzerinden oluyor. En azından küs değiliz. İyi.
      - Hava çok kötü. Evden çıkmayacağım. Zaten çok halim de yok. Eski erkek arkadaşım geçmiş olsuna gelecek. Çorba da yapmış.
      -  ???
Ya, tamam, mağara adamı değilim. Eski erkek arkadaşıyla hala arkadaş olması, konuşması, görüşmesi dert değil. Benim de hala arkadaş olduğum eski kız arkadaşlarım var. Ama başbaşa evde olmaya ne gerek var ki ya? Bir de çorba yapmış beyefendi. Tavuk suyuna şehriye yapmıştır. Organik limon da alsın gitsin. ‘İsmail Köybaşı, ayağının dümenini senin!!!’
      -  Ya artık evine gelmesin bari?
      (Gittikçe gerginleşen bir çok başka BBM. Başparmaklar bu kadar hızlı çalışabiliyormuş demek. Sivok da kırmızı gördü. Lanet olsun!)
      - Tamam, ne o gelsin, ne de sen gel evime! Hiçbiriniz gelmeyin!

Ya dört saat önce sarılmıştık. Düşünceli, anlayışlı erkek arkadaştım. Şimdi eve gitmem yasak. Acaba bir daha evine mi gitmem yasak yoksa ayrıldık mı yani? Maça gitmemem gerekir miydi? Ama daha iyiydi ya... Bir de Trabzon çaktı bu arada... Aman ne iyi oldu da gelip kendi gözlerimle gördüm bir yenilgiyi daha... Eski erkek arkadaşının evine gelmesinden rahatsız olduğumu söylemese miydim? Ama açık açık söylememiz gerekmez mi düşüncelerimizi, hislerimizi? Zaten bir şey demesem de kesin onu kıskanmıyorum diye bu ilişkiyi ciddiye alıp almadığım sorgulanırdı. Yok abi, kazanmanın imkanı yok kadınlarla. Maç başlıyor, sonra oyun oynanırken sürekli kurallar değişiyor ve yeni kurallar da bildirilmiyor; senin hissetmen isteniyor.

Başım çatlıyor... Bir viski içip yatayım...

Offf, Pazartesi sabahı... Aman haftaya ne süper bir başlangıç... A! BBM!
      - Günaydın canım
Ya bazen keçi ama bazen de böyle ipek gibi ve olgun benim aşkım yaaa... Seviyom bu kızı.

1 yorum:

  1. O kendi kendine yeten, kadın erkek eşitliğini savunan independent Türk kadınının gribe yenilmesine gerçekten çok üzüldüm.Bir devin çöküşü mü yoksa bir şehir efsanesi miydi? Allah daha büyük dert vermesin. Sizleri seviyorum kaba tabirle "osuruktan nem kapmayın" :))) Hayatta inanın daha büyük acılar ve dertler var. Birbirinizi ve aşkınızı böyle kolay tüketmeyin. Sizleri seviyorum en kısa zamanda double date yapmak dileğiyle. Sizleri öpüyorum. :))) Burcu&Hüs

    YanıtlaSil